26/04/2012
Çerkesler
Mart ve Nisan aylarında Ankara ve İstanbul'da iki başarılı miting
gerçekleştirdi. Bu mitingleri diğer etkinliklerden farklı kılan
içeriğiydi. Çerkesler ilk defa asimilasyon politikalarına karşı tavır
alıyor, devlet destekli anadili eğitimi ve anadilde radyo televizyon
yayın talebini alanlara çıkarak dillendiriyordu.
Bu mitinglerin Çerkes toplumsal tarihinde önemli kilometre taşları olarak zikredileceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Mitinglere katılım tatmin edici miydi?
Belli bir seviyenin altına düşmedikten
sonra bu içerikte bir mitingin topladığı kalabalığın aslında çok bir
önemi yok; ancak, Çerkes Hakları mitinglerine katılanların sayısının
beklentilerin çok çok üstünde gerçekleştiğini de belirtelim.
Üstelik bizim “baronların” bütün karşı çıkmalarına ve yaptıkları dezenformasyonlara rağmen...
Çerkes halkının, meselelerine sahip çıkarak alanları doldurması her türlü övgünün üzerindedir.
Bu mitinglerin önemi ne?
Bu mitinglerin önemi, büyük Çerkes
kitlesini uyarıcı bir işlev görmesinden kaynaklanıyor. Tıpkı,
depolanmış küçük bir enerjiyle, ana motoru harekete geçiren bir marş
motoru gibi...
Bu mitinglerin uyanışa vesile olacağını,
ana gövdeyi harekete geçirerek Çerkes halkına asimilasyon batağından
hızla uzaklaşma şansı vereceğini ümit ediyoruz.
Mesajlar yerine ulaştı mı?
Ç.H.İ.'nin mitinglerde verdiği mesaj hem
devlete, hem kamuoyuna yönelikti. Mesajların devlet katında gerekli
mercilere ulaştığından şüphe yok (Ak Parti'nin Çerkes milletvekili aday
adaylarına, içinde bakanların da yer aldığı mülakat komisyonlarında
“Niçin ÇHİ'nin Ankara mitingine katıldığının” sorulması mitinglerin ne
kadar yakından takip edildiğinin, yapılan “istihbaratların” nasıl hızla
paylaşıldığının ilginç örneklerinden biridir.)
Artık, 12 Mart 2011 itibariyle Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin önünde çözmesi gereken bir “Çerkes Problemi”
olduğunu söyleyebiliriz.
Meydanlara kamuoyunun dikkatini çekecek
ciddiyette kalabalıklar toplanmış, mesajların muhataplara ulaşması için
gereken herşey yapılmıştır. Ancak buna rağmen medyanın Çerkes
mitinglerini kamuoyuna aktarmama konusunda ortak bir tavır içinde olduğu
görüntüsü de maalesef bir gerçektir.
Miting medyada niçin yeterince yer bulamadı?
Bu soru oldukça ilginç.
Kamuoyuna ulaşım için miting öncesi tv
programcıları üzerinden yürütülen medya çalışmalarında olağanüstü başarı
sağlanırken; neredeyse medya organlarının tamamınca baştan sona takip
edilen mitinglerin haber sayfalarına ve ekranlara yeterince yansımaması
dikkat çekiciydi.
Yaptığımız küçük araştırmada bazı
kanallarda haberlerimizin yayınlanmadan arşivlendiğini öğrendik ve
doğrusu çok garibimize gitti.
Bizim “baronlar” ve avanesinin
yayıncıları etkilemeye yönelik “yasadışı”, “ABD tezgahı” v.b.
dezenformasyonlarının bazı kurumlarda kısmen tesirli olduğunu tespit
ettik. Buna rağmen bu ambargoyu “Çerkes baronların” başarısına(!)
yoramayız.
Çünkü ortada onların gücüyle izah edilemeyecek boyutta bir haber ambargosu var.
Geçtiğimiz akşam bir dost meclisinde
konuşulanlar böyle bir ambargonun nasıl bir fikri alt yapı üzerine
oturabileceğini kristalize eder nitelikteydi.
Önemli bir gazetenin genel yayın müdürünün Ç.H.İ. sözcülerinin kendisine yaptığı ziyarette sarf ettiği, “Sizinle
ve faaliyetlerinizle ilgili haber ve röportaj yaptırmam. Niçin
yapacağım haberlerle bir Çerkes sorununun doğmasına hizmet edeyim?” şeklindeki sözleri bana oldukça manidar geldi.
Bu ses “sahibinin sesi” olabilir diye düşündüm bir an.
Ve bu anlatılanları ilgiyle takip eden önemli bir Kürt aydınının söylediği sözler ise daha bir düşündürücüydü: “Bu
medya bizim Kürt cenahında yapılan en küçük bir faaliyeti dahi
büyüterek ekranlarına ve sayfalarına taşırken, Çerkeslerin görkemli
kortejlerini, atları, kalpakları, bayrakları ile sağladıkları görselliği
ve dillendirdikleri sarsıcı talepleri görmezlikten gelmesi anlaşılır
gibi değil. Aradıkları haberse, işte haber. Üstelik yürüyüş ve
mitinglere hakim olan barışçıl atmosfer bizim Kürt eylemcilere örnek
bile gösterilebilirdi...”
Evet, sanki bir “gizli el”, Türkiye kamuoyunun Çerkes taleplerinden haberdar olmasını önlemek için seferber olmuş.
Bu “gizli el” haber ambargosunda Ankara mitingi sonrası “oldukça”; İstanbul mitingi sonrası ise “kısmen” başarılı oldu.
Ancak
İstanbul mitingi öncesi değişik gazetelere verilen ilanların, mesajların
kamuoyuna ulaşmasına yönelik ambargoyu önemli ölçüde kırdığını da
belirtmeliyiz.
Hayatta hiç birşey gizli kalmaz, karanlık odakların oyunları da zaman içerisinde bir bir ortaya çıkacaktır.
***
1 Mayıs'ta Taksim'de olacağım...
Hayatımın
son 20 yılının çok hızlı geçtiğini düşünüyorum. Modern yaşamın
getirdikleri zamanın hızlandığı hissini veriyor insana.
Bilgi dağarcığımızı her an biraz daha geliştiren iletişim teknolojileri, sarsılmaz sandığımız kabullerimizi darmadağın ediyor.
Hergün yeniden doğuyoruz.
Edindiğimiz yeni verilerle her an hayatı yeniden yorumlamak durumunda kalıyor, her sabah kendimizi yeniden formatlıyoruz.
Yeni perspektiflerle paradigmalarımızı revize ediyor, red ve kabullerimizi sürekli değiştiriyoruz.
....
ÇHİ'nin 1 Mayıs'ta alanlara inme önerisine muhatap olduğumda kendi hesabıma yeni bir otokritik sürecine girdim.
50
yıllık yaşamım boyunca -uzaktan yaptığım birkaç gözlem dışında- 1 Mayıs
gösterilerinde hiç bulunmamıştım. Açık yüreklilikle söylemem gerekirse
-geçmişteki bir takım olaylar ve menfi propogandaların tesiriyle de
olabilir- 1 Mayısları zihnimde, “belirli bir kesimin
taş ve sopalarla gövde gösterisi yaptığı; polisin katılımcılara; sol
fraksiyonların ise birbirine dayak attığı gün” olarak kodlamışım.
Bir an için bütün bunları zihnimden sildim.
1 Mayıs
olgusunu ön yargılarımdan arınarak bir kez daha gözden geçirdim.
İdeolojik takıntıları bir kenara bırakırsak söylemlerin çoğunun karşı
çıkamayacağımız husulsr olduğunu belirtmeliyim.
Ben de emekten yana bir insanım,
Ben de ezilenler için hayıflananlardanım,
Ben de anti emperyalistim ve sömürüye karşıyım,
Ben de ırkçılığı tasvib etmiyor ve mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum...
Öyleyse niçin alanlara çıkıp bunu samimiyetle dillendiren kitlelerle birlikte hareket edemeyeyim?
Bu düşüncelerden hareketle kafamdaki 1 Mayıs tabusunu yıktım.
Şimdi 1
Mayıs günü ben de Taksim'de olacak, ezilenlerle birlikte saf tutacağım.
Ç.H.İ. kortejinde, sömürüye ve ırkçılığa karşı sloganlar atacağım.
Taşıyacağım
pankartlarla sistemi eleştirecek, benzer kaderi yaşayanlarla birlikte
mensubu olduğum Çerkes halkının taleplerini dillendireceğim. Farklı
kesimlerden hak arayanlarla omuz omuza yürüyecek, Taksim alanından yeni
müttefikler kazanmış ve zenginleşmiş olarak ayrılacağım.
Bu duygularla bütün Çerkesleri ve Çerkes dostlarını da 1 Mayısta Taksim Meydanı'na davet ediyorum.
Ç.H.İ. pankartı altında toplanalım, taleplerimizi bir kez daha gür bir sesle dosta düşmana iletelim.
İletelim ki, yarınımız bugünümüzden güzel olsun.
26 NİSAN 2011
26 NİSAN 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder