22/4/2008
Birkaç makaledir
dönüş hakkındaki düşüncelerimizi aktarmaya çalışıyoruz. Önceki
yazımızda, dönüş meselesinde yol kat edebilmemiz için dört adımdan
oluşan bir çalışma süreci başlatmamız lazım geldiğinden bahsetmiş, ilk
sıraya da “toplumu dönüştürecek bir fikri hareketin geliştirilmesinin
gerekliliğini” koymuştuk.
Çünkü amaç yok oluş sürecinin durdurulması ve tersine çevrilebilmesi ise eğer, önce bu konuda ”toplumsal mutabakatla” bir talebin oluşması gerekir; yani toplumun geniş kesimlerinin bu mücadeleyi istemesi...
Böyle bir talep ise “toplumu bu hedefe kilitleyecek bir fikri atmosferin tesis edilmesi” ile ancak mümkündür.
***
Tabii, bir fikri icra etmek söylemek kadar kolay değil.
Bu aşamada en büyük
problemimiz, bu atmosferi oluşturabilecek vasıftaki insan sayımızın
kıtlığı ve mevcutların da de-organize vaziyette olmalarıdır.
Topluma fikri önderlik
edebilecek vasıftaki insanlar, kimi geçmişte uğradıkları ihanetlerin
getirdiği kırgınlıkla, kimi problemin büyüklüğünün getirdiği ümitsizlik
ve yılgınlıkla kenarda durmayı yeğlemektedir. Nispeten cesur ve azimli
olan bir kaçının, elverişsiz şartlarda gerçekleştirdikleri bir bütünün
parçası olmayan çalışmalar ise sonuç hasıl etmekten uzaktır. Bu iyi
niyetli bireysel girişimler de zaten ilgisizliğimizin karanlık
dehlizlerinde sessiz bir çığlık olarak kaybolup gitmektedir.
Öyle ya, gökten yere
yalnız başına düşen bir kar tanesinin kaderi, toprağın ısısında anında
yok olup gitmek iken, üzerine, yanına, sağına, soluna düşen diğer kar
taneleri sayesinde varlığını bir müddet daha sürdürmekte değil midir?
Benzer şekilde,
serdedilecek çok önemli fikirler de, farklı platformlarda, farklı
kimliklerce sahiplenilmez ve paralel çalışmalarla desteklenmezse,
örneğimizdeki kar tanesi gibi yok olmaya mahkum olacaktır.
Entelektüellerimizin
fikri dayanışma içinde bulunmalarına; ortaya konulan fikirlere ilgi
gösterip, kendi beyin güçlerini de katarak onları zenginleştirmelerine
toplumumuzun çok ihtiyacı var.
Sistematize edilmiş bir “toplumsal var oluş iradesinin”
ortaya konulmasını onlardan bekliyoruz. Toplumumuz adına gelecekte de
var olmanın yol haritasını çıkarabilme kudretinin onlarda olduğuna
inanıyoruz.
Entelektüellerimizin,
halkımızın var olması için fikir üretmeyi kendi gündemlerine hakim
kılmaları, milli fikir dokumuzu inşa etme gayretinde olmaları, bunları
dokümante ederek kamuya mal etmeleri en büyük arzumuzdur.
Daha fazla gecikmeden, tarihi bir sorumlulukla harekete geçip, bu halkın kurtuluş reçetesini yazmak zorundalar.
***
Entelektüel faaliyetlerin
halkın yaşamına, yani sosyal boyutu olan alanlara yansımasını temin
edecek olan kesim kültür, sanat ve siyaset adamlarıdır, yani aydınlar...
Milli meselelerin değişik
formatlara (sanat, edebiyat, konferans, siyaset v.d.) sokularak bütün
platformlarda dile getiriliyor olması, bir fikri topluma mal etmenin
yegane yoludur. Edebiyatçı Cavit Kavcar'ın "Sosyal değişme ve
gelişmelerin doğuşunda, hazırlanmasında edebi eserlerin rolü büyüktür.
Çünkü geniş kitlelere ortak bir duyguyu, düşünceyi, görüşü ve bir ülküyü
aşılamada, toplumları uyandırıp aydınlatmada en etkili yolların başında
şüphesiz ki edebiyat gelir." (Cavit Kavcar, II. Meşrutiyet Devrinde Edebiyat ve Eğitim s.16) sözü ne demek istediğimizi gayet iyi anlatmaktadır.
Aydınlar halkın
öncüleridir. Sorumlulukları gereği yola önce revan olup, dikenleri,
taşları çiğnemek onlara düşer, ta ki arkadan gelenlerin inanç ve güveni
pekişsin, azimleri artsın diye.
***
Böyle bir çalışma bize ne getirir?
Bu çalışma, önce entelektüellerimiz ile aydınlarımız arasında, sonra da halk arasında fikri birliği;
Ardından fiziki beraberliği ve yok olmaya karşı direniş ruhunu (tabii ki “dönüş” eylemi de buna dahil) getirecektir…
Böyle bir çalışma, Kafkas nesillerinin ve kültürünün geleceğe taşınması için milli bilinci geliştirip, aksiyoner bir yapıya kavuşturmanın yolunu açacaktır.
Bugün toplumumuzu karanlıktan aydınlığa çıkartacak başka bir yol da gözükmemektedir zaten.
Bilmeliyiz ki, küçük de
olsa, inanç birliğine sahip, zihinsel faaliyetleri canlı bir halkı
Allah’tan başka hiç bir güç tarih sahnesinden silemez.
Ümitsizliğe düşmeden mücadelemizi sürdürmek durumundayız.
Emek nankör değildir; yeter ki itibar edelim…
22 NİSAN 2008
22 NİSAN 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder