15/12/2007
Kafkasya’ya dönüş konusuna devam ediyoruz…
Kendimize, “Diyelim ki Rusların koyduğu bütün engeller önümüzden kaldırıldı; peki biz kitlesel bir dönüşe hazır mıyız?” şeklinde bir soru sormuştuk.
Sanırım bu suale vereceğimiz cevap hepimiz için aynıdır: “Elbette ki hayır”.
Sadece “dönelim” demekle dönülemediği artık tecrübe ile sabit oldu.
Dönülebilseydi eğer, yıllarca
“dönüşçü” sıfatıyla “klik oluşturup, çalım satıp, racon kesenler”
bugünkü mahcubiyetlerini yaşamaz, çoktan dönmüş olurlardı.
***
Peki niçin dönülemiyor?
Eksik olan ne?
Çok açık: Eksiklik, dönüşün boyutlarını, dolayısıyla ciddiyetini idrak edemememizdir.
Kitlesel dönüşün muazzam bir eylem olduğunu, maddi-manevi ne kadar büyük bir fedakarlık ve destek istediğini anlayamamızdır.
Eksiklik, böylesine çok boyutlu,
böylesine girift problemleri olan bir konuyu, amatör dernek
yapılanmalarının “sığlığında” ele alıp kotaracağımızı zannetmemizdir.
Türkiye genelinde derneklerle
irtibatlı insan sayısı 5 - 6 bini geçmez. -Mümkün değil ama- hepsini
ikna edip, imkan oluşturup, topluca Adıgey’e yerleştirdiğimizi kabul
etsek, Adıgelerin bu cumhuriyetteki genel nüfusa oranı sadece 1 puan
artıp, % 24’ten % 25’e çıkar.
Bu mudur aradığımız çözüm?
***
O halde ne yapmalı, nereden başlamalıyız?
Yapılması gerekenleri somutlamak için,
önce, ata yurdumuzda "pusulası dolara endeksli insanları" cezbedecek
şartlar olmadığı tespitini yapıp, sonra da şu soruya realist bir cevap
vermemiz gerekir:
Hangi güç, diasporada yaşayan
birisini, geçmişini büyük oranda sıfırlayarak, yaşam şartlarının daha
vasat olduğu ata yurduna döndürebilir?
Bence ipin ucu bu soruya vereceğimiz cevapta saklı.
Ve bu soruya verilebilecek tatmin edici tek cevap da, “kimlik ve kimliğini koruma bilinci”dir
***
Evet, diasporada yaşayan birisini,
"geçmişini büyük oranda sıfırlayarak, yaşam şartlarının vasat düzeyde
olduğu" ata yurduna ancak ve ancak “kimliğini koruma bilinci”
döndürebilir.
Yalnız sözün geldiği bu noktada hatırlatalım ki, “kimlik bilinci” ile “kimlik bilgisi”ni birbirine karıştırmamak gerekir.
Dönmesini arzu ettiğimiz hedef
kitleye, bu iki kavram arasındaki farkı dikkate alarak baktığımızda ata
yurduna dönebilecek insan sayısının ne kadar az olduğunu görebiliriz.
İşte dönüşün önündeki gerçek problem de budur zaten.
Peki, kimlik bilincinin tezahürü nedir?
Tersinden giderek ifade edersek, dil
ve kültürünü gelecekte de yaşatma kaygısı gütmeyen, bunun sıkıntısını
içinde hissetmeyen, bu yolda gayrete gelmeyen kimsede “kimlik bilinci”
olduğunu söyleyemeyiz.
***
İşte bizim bu aşamada, bu tespitlerden hareketle, dönüş eksenli bir modelleme yapma “cüretinde” bulunmamız gerekiyor.
Gerekiyor çünkü, bu konunun diasporada ele alınış şekli hala romantizm sınırlarını aşabilmiş değil.
***
Gelinen bu noktada yapılacak
ilk iş, kimlik bilinci oluşturacak bir fikri hareket geliştirmek ve
toplumun mümkün olduğunca bu düşünce etrafında örgütlenmesini
sağlamaktır. Bunun için de, öncelikle bu fikri üretimi yapacak entelektüellerimizi buluşturacak platformları oluşturmamız gerekmektedir.
* Hemen ikinci adım bir “Bilimsel Çalışma Grubu” oluşturmaktır. Bu grup, alan çalışması yaparak veri toplama ve bu verileri analiz ederek projelendirme misyonunu üstlenmelidir.
* Üçüncü adım, “Politik Çalışmalar Grubu” oluşturmaktır.
Bu grup, gerek içinde yaşanılan, gerekse dönüşün hedeflendiği ülkeler,
gerekse de uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde çalışmalar
yürütmelidir. Misyonu, siyasal ve finansal destek temin etmek
olmalıdır.
* Dördüncü adım, “Finans Temin ve Planlama Grubu” oluşturmaktır.
Çalışma grupları ile döneceklerin dönüş ve adaptasyonu için gerekli
finansmanın temini ve harcama planı bu grup tarafından yapılmalıdır.
Bu çalışma grupları arasındaki iletişim, Bilimsel Çalışma Grubu başkanının yönetiminde, bütün çalışma gruplarının sorumlularının katılımıyla yapılacak “Koordinasyon Toplantılarıyla” sağlanmalıdır.
Bu toplantılarda, yapılan çalışmalarda
elde edilen sonuçlar ile ortaya çıkan aksaklıklar masaya yatırılmalı;
burada elde edilecek veriler Bilimsel Çalışma Grubu tarafından analiz
edilerek, gerekli revizyonlar yapılmalıdır.
Ve hatırlatalım ki bu çalışma grupları 50 senelik bir vizyonla kurulmak durumundadır.
***
Konu uzun ve derin.
Onun için sonraki yazılarda bu başlıkları tek tek açarak beyin jimnastiği yapmayı sürdüreceğiz.
Yarınlar meçhuldür; öyleyse, yarınları sırtlamak hayal etmekle başlar.
Dün ve bugünü realist bir şekilde algılarsak, gerçekleşebilir hayaller kurmamız da mümkün olur.
***
Bir sonraki yazıda buluşabilmek ümidiyle.
15 ARALIK 2007
15 ARALIK 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder