06/06/2012
Çerkes halkları, topraklarına göz koyan Rus yönetimince yüzyıllar boyunca katledilmiş, sağ kalan nüfusu da yok olmaları kastıyla süngü ucunda vatanından uzaklaştırılmıştır.
Çerkes halkları, topraklarına göz koyan Rus yönetimince yüzyıllar boyunca katledilmiş, sağ kalan nüfusu da yok olmaları kastıyla süngü ucunda vatanından uzaklaştırılmıştır.
Ortadoğu
ve Balkanlara savrulan bu nüfus geçen zaman içinde hiç de planlandığı
gibi eriyerek yok olup gitmemiş, 150 yıl sonra bumerang misali havada
çizdiği bir yaydan sonra tekrar çıkış noktasına doğru dönüşe geçmiştir.
***
Dönüşe geçen kitle 6 milyonun üzerinde; dönüş ise anavatana ve etno-kültürel kimlikleredir.
***
Çerkes diasporasında 2005’ten bu yana bazı kesimleri tedirgin eden gelişmeler yaşanıyor.
Evet,
genç nesilde dil önemli oranda kaybedilmiş olsa dahi anavatana ilgi ve
etno-kültürel kimliğe sahip çıkma duygusu giderek kuvvet kazanıyor.
Son
yıllarda soykırım ve sürgünü telin eden söylemlerle Rus konsolosluğunu
hedef alan 21 Mayıs Taksim gösterileri ile anaokulundan üniversiteye
anadili eğitimi ve radyo/tv talebiyle düzenlenen açık hava mitingleri,
anavatana yönelen ilginin ve etno-kültürel kimliğe sahip çıkma
iradesinin somutlaşmış halleridir.
***
Tabii bu “yeni hal”den rahatsız olanlar var.
Vatana dönüşe yönelim işgalcileri; etno-kültürel kimliklere dönüş ise asimilasyoncuları tedirgin etmektedir.
***
İşgalciler, yıllardır Çerkes kimlikli ajanları vasıtasıyla kurumsal yapılarımıza ayar vererek durumu kontrol etmekteydi.
Ancak
son yıllarda ortaya çıkan bağımsız gruplar “sorun” oluşturmaya başladı.
Son bir hamle ile sahneye sürdükleri yeni aktörlerin de başarısız
olması sonucu işgalciler şimdi klasik metodları olan zorbalığa yönelmişe
benziyorlar.
Bunun ilk işareti de Kuban Kural’a yapılan tacizler ve tehdit oldu.
Çerkeslere
yapılan soykırım ve sürgünün uluslararası kamuoyunda yankı bulması için
faaliyet gösteren “May 21” ve “No Sochi 2014” inisiyatiflerinde aktif
olarak görev alan Kafkasya Forumu’nun genç üyelerinden Kuban Kural bir
süredir Rus tipolojisinde bodyguard görünümlü şahıslar tarafından taciz
ediliyordu. Gittiği her yerde kendilerini özellikle göstererek ve
bakışlarıyla taciz etmeye çalışan bu şahıslar en sonunda krille Rusça
olarak “öleceksin” yazan bir mesajı kendisine ileterek cüretlerini
zirveye taşıdılar.
Evet,
Kuban’ın düzenli gittiği evini tespit edebilirler, işyerini tespit
edebilirler, buralarda sotaya yatıp birden ortaya çıkarak kendilerini
gösterebilirler. Ama hiç hesapta yokken aniden karar verip, birkaç
telefon görüşmesinden sonra aniden yola çıkıp, trafik sıkışıklığında
takılmamak için alternatif yollar kullanılarak gidilen Kuruçeşme’deki
restaurantın önünde nasıl hazır olabilirler?
Burada sadece fiziki takip değil, telefonların da dinlendiği sonucu ortaya çıkıyor.
Peki Türkiye’de telefonları kim dinler?
Rus ajanlar dinleyemeyeceğine göre (ki dinliyorlarsa durum daha vahim), hangi Türk birimi bu istihbaratı onlara verir?
Belli ki ekonomik ilişkileri zirve yapmış iki ülkenin istihbarat servisleri de “canciğer kuzu sarması” olmuş vaziyette.
Bu bir su-i zan değil.
Çünkü önümüzde örnek vakalar var.
İşte birisi:
***
2008 Eylül'ünün ilk haftası…
Bir
Rus, Roman K. adına düzenlenmiş bir pasaportla Atatürk Havalimanı'ndan
Türkiye'ye giriş yapar ve Talimhane'de lüks bir otele yerleşir. Eylül’ün
üçüncü haftasında da hesabını kapatmadan otelden ayrılır. Durum diğer
otellere bildirilir. Olay bir süre sonra unutulur. Ta ki, Roman K.
Aralık başında Taksim'de başka bir otele yerleşip üç gün ortadan
kaybolana kadar...
Bu
durum otel çalışanlarını tedirgin eder. Küçük çaplı bir araştırma
yaparlar. Roman K.'nın iki ay önce kaldığı otele borcunu ödemeden
ayrıldığını öğrenirler ve yedek anahtarla odasına girerler. Odada, üç
dizüstü bilgisayar, gece görüşlü dürbün, profesyonel fotoğraf makinesi,
objektifler, taşınabilir hard disk, üç cep telefonu, 25 CD, bir küçük
ajanda, bir gizli kamera ve Cihangir Pürtelaş Hasan Efendi Sokak'ta
ikamet eden Çeçen uyruklu bir vatandaşın adına kesilmiş kredi kartı
ekstreleri vardır.
Polisi ararlar.
Durumdan
şüphelenen polis, Roman K. otele dönerse haber verilmesini ister. Çok
geçmeden otele dönen Roman K. eski borcunun sorun yarattığını öğrenince
Eylül ayında yerleştiği otele gidip borcunu kapar ve geri dönüp otelden
ayrılmak istediğini söyleyerek çıkışının yapılmasını ister. Ama polis
aranmıştır. Roman K.'yı Terörle Mücadele Şubesine alıp sorgularlar. Önce
kimliğinin sahte olduğu ortaya çıkar. Sonra CD'lerde Yalova'daki Çeçen
kampıyla ilgili bilgilerin yer aldığı anlaşılır. Emniyet durumu
"casusluk faaliyeti" olarak tanımlar ve dosyayı MİT'e havale eder.
MİT'ten
gelen ekip esrarengiz Rus'u sorgular. Tesadüf eseri yakalanan adamın,
KGB dağıldıktan sonra kurulan Rus Dış İstihbarat Örgütü SVR'ye bağlı bir
ajan olduğu ortaya çıkar. Görevi ise Türkiye'de teşkilatlanan Çeçenler
hakkında bilgi toplamaktır.
Deşifre olan ajan vize ihlali gerekçesiyle ülkesine geri gönderilir.
***
Rus
Parlamentosu’nun üst kanadı, Temmuz 2006’da Devlet Başkanı’na yurt
dışına özel birliklerin gönderilmesi yetkisini veren tasarıyı
oybirliğiyle kabul etmişti. Takip edebildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar
bu yetki Çeçen yönetici ve savaşçılara karşı kullanıldı. Fakat 2012 yılı
itibarıyla diaspora aktivistlerine karşı da görevlendirmeler yapıldığı
anlaşılıyor.
Yüzyıllardır olduğu gibi Rus Rusluğunu yapacak, bu bizim için sürpriz değil.
Ancak
vatandaşı olduğumuz ülkenin tavrı içimizi acıtıyor. Devlet birimlerinin
Kuban Kural’ın yaptığı şikayeti bürokrasi batağına gömmek suretiyle
takındığı tavır bizi hayal kırıklığına uğratırken, hakkında oluşan
şüphelerimizi de güçlendiriyor.
Oraya
kadar vardırırlar mı bilemeyiz ama akacak “İlk kan”ın Çerkes
muhalefetini tamamen dönüştüreceğini, iki tarafın da istemeyeceği yeni
bir mecraya kaydırabileceğini iyi bilmeliler.
Şu
kadarını söyleyelim ki, son yıllarda yeni bir içerik kazanan ve
gittikçe uluslararasılaşan Çerkes muhalefeti hiçbir şekilde haklarının
takipçisi olmaktan vazgeçmeyecektir.
Herkes hesabını buna göre yapsın.
6 HAZİRAN 2012
6 HAZİRAN 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder