8/09/2012
Çerkesler
düşürüldükleri yok oluş girdabından kurtulamıyor.
Aslında
bir takım lokal refleksler dışında, ortada pek böyle bir kurtulma iradesi olduğunu
da söyleyemeyiz. İrade olmayınca, aslında
lehte olabilecek çağın getirdiği pek çok fırsattan istifade edilemediği gibi; bu
edilgen tavır nedeniyle fırsat olabilecek pek çok husus da hançer olup bağrımıza saplanıyor. Bizi yeniden inşa edebilecek kudrete sahip olan iletişim teknolojilerinde
katedilen her ileri adım, bu edilgenlik sebebiyledir ki artık adeta tabutumuza çakılan bir çivi haline geliyor.
Konjonktürel
bir çöküş yaşıyoruz vesselam.
***
Bu
girdaptan çıkılabilir mi?
Elbette
çıkılabilir.
Ancak
bunun için boşalan kolektif bilinçaltımızın doldurulması, ulusal yaşama
güdümüzün tahkim ve takviye edilmesi, toplumda bir var olma iradesinin ortaya
çıkması gerekir.
***
Ya bu
nasıl olacak?
Bu da ancak,
bu iradeyi üretip besleyecek bir entelektüel
iklimin oluşturulmasıyla mümkündür.
Evet
bir enetelektüel iklimin oluşturulmasıyla…
Artık
şunu anlamalıyız, bu dünyada sadece olayları ve kişileri konuşarak gidebileceğimiz
bir yer yok! Bir toplum sadece olayları ve kişileri konuşuyor, gündemini bunlarla
dolduruyorsa, bu toplum dedikodu kumkuması içinde çürüyerek yok olup gidiyor
demektir.
Yaşamak
isteyen toplumlar, fikir üretir, fikirleri tartışır ve kolektif hafızasını buradan
süzdükleriyle kodlayarak yek cihet olur.
Bizim de
dünya toplumlarını peşinden sürükleyen akımları tanımamız, kimliğimiz
üzerindeki tesirlerini analiz etmemiz, bunlara paralel veya mukabil güçlü bir
dil oluşturmamız gerekir. Kısaca kendi fikri alt yapımızı (paradigmamızı) örüp,
kendimizi ve çevremizi bu perspektiften yorumlayıp bir gelecek kurgusu
oluşturabilmeliyiz. Zihinsel işgale
uğramamak, özümüzü korumak için entelektüel üretimleri kendi milli değerlerimizle (xabzemiz,
mitolojilerimiz v.s.) mayalayabilmeli, aydınlarımızın dikkatini de bu
entelektüel birikime çekebilmeliyiz.
Evet
aydınlarımızın…
Aydınlar,
sadece şahsi karizmasıyla öne çıkmış liderlerin peşinden gitmezler. Onlar ancak tutarlı,
güçlü, yüksek fikirlere tabi olurlar. Biz de aydınlarımızı ancak böyle güçlü bir
idea etrafında toplayabilir ve sayılarını artırabiliriz. Onlar meyve veren ağaç
gibidir, tükenmeyen bir kaynaktan sürekli ışık almak durumundadırlar.
Nedir
aydının misyonu?
Onlar toplumun
öncüleridir; gazetecidir, yazardır, müzik insanıdır, sanat adamıdır,
siyasetçidir v.d… Onlar romanlarını,
şiirlerini, tiyatrolarını, bestelerini, filmlerini, gazete ve dergilerini bu
entelektüel kaynaktan damıtarak üretir, tabanın algı düzeyine indirgeyerek milli düşünceyi yavaş
yavaş kitleselleştirirler.
Geniş
kesimlerin bu aydınlara ihtiyacı var.
Geniş kesimlerin detaylı
metin ve entelektüel tartışmalara değil, anlamlı sloganlara, coşkulu şarkılara,
etkili roman, hikaye, şiir, tiyatro ve filmlere, yani draje çözümlere ihtiyacı
var. Kitleler bu şekilde ancak dava bilinci kazanır ve bir ideanın neferi, hatta militanı
olurlar.
Sağlam bir fikri alt yapı ile yoğun kültürel
ve sanatsal üretimler, kişilerin mensubiyet duygusu ve özgüvenini artırır, yitirilmiş
olan var olma iradesini dahi ortaya çıkartarak pekala çelikleştirir.
***
İmdat
Kip arkadaşımız Mel Gibson’un ünlü Braweheart filminin gösteriminden sonra
yapılan kamuoyu yoklamalarında İskoçyalılık bilincinin % 30 dolayında arttığının
tespit edildiğini söylemişti geçenlerde. Doğrudur, nitekim biz de İskoçya’nın
bağımsızlık savaşını bu filmden öğrendik. Yaptığım küçük internet araştırmasında
gördüm ki, filmin gösteriminden bir süre sonra yapılan kamuoyu yoklamalarında İskoçya’da
bağımsızlık yanlılarının sayısında ciddi bir artış meydana gelmiş. İskoç halkı
bugünlerde ikiye bölünmüş, 2013 veya
2014’de yapılacak bir referandumla Birleşik Krallıktan ayrılmayı tartışıyor.
Eğer bu referandum yapılır, bağımsızlık yönünde bir karar çıkarsa, bunda şüphesiz
Braweheart filminin epeyce bir payı olacaktır (görünen o ki böyle
bir karar muhtemelen kıl payı çıkacak. O zaman filmin bu kararın alınmasındaki
payının neye tekabül ettiğini düşünebiliyor musunuz?)
Benzer
bir örnek bizim kültürümüzde de var.
Rahmetlik
Osman Çelik’in Genar isimli romanı yayınlandığı tarihte bu kitabı okuyan jenerasyonu
ciddi şekilde etkilemiş, onlarda güçlü bir Çerkeslik bilinci oluşturmuştur. Hatta pek çok kişi bu romandan aldığı ilhamla
çocuğuna Genar ismini dahi koymuştur. Geçenlerde Sefer (Berzeg) abi söylemişti,
Kafkasya’nın tarihinde ve geçmiş kültüründe Genar diye bir isim hiç olmamış.
Şaşırtıcı
değil mi?
Evet gerçekten
hiç olmamış. O güzel ismi üreten ve roman kahramanı kisvesinde halkına armağan
eden değerli yazar Osman Çelik olmuştur. Çok da güzel yapmıştır.
Ve "Genar" ulusal uyanışımızın simge isimlerinden biri olarak çoktan tarihe geçmiştir.
İşte
sanatın ve sanatçının gücü budur.
Bu
gücü bir an önce oluşturmamız ve halkımızın meselelerine odaklanmalarını
sağlamamız gerekiyor.
***
Sonraki
yazılarımıza aynı düzlemde devam edeceğiz.
8 EYLÜL 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder