Çerkeslerin
acil sorununun daha az veya daha çok demokratik hak olmadığını;
Çerkeslerin gerçek sorununun, verilen hakları kullanmak için kendilerini
harekete geçirecek bir “kolektif iradelerinin kalmaması” olduğunu söylemiş ve bunu “büyük sorun” olarak tarif etmiştik.
Söylemek istediğimizi bu yazımızda biraz açalım…
***
İrade, herhangi bir eylemi gerçekleştirmek için ortaya koyulan bilinçli kararlılık demek.
İki aşaması var:
Birinci aşaması pasif: Tercih edip, karar vermeyi kapsar.
İkinci aşaması ise aktif: Kararı eyleme çevirmeyi kapsar…
***
Kollektif irade ise, aynı kültürel kodlarla şekillenmiş, diğer gruplardan ayırt edilebilir özellikleri olan bir toplumsal kesimin, ortak haklarını kullanmak için bilinçli bir kararlılık ortaya koyması demektir.
Kolektif iradenin dışa vurumu da (tezahürü), yığınların, gelenek, kültür, dil, din, eğitim… gibi ortaklaştıkları değerler için tavır ortaya koymalarıdır.
***
Ortak değerlerine sahip çıkmak için bir irade ortaya koyamayan toplum kendinden vazgeçmiş demektir.
Miras aldığı değerlere karşı takındığı duyarsız tavra bakıldığında Çerkes toplumu için de -maalesef- kendinden vazgeçmiş bir toplum görüntüsü var diyebiliriz.
Kendinden
vazgeçmiş diyoruz, çünkü en az 5 milyonluk bir diasporada Çerkeslerin
sorunlarını dert edinip bir şeyler yapmak için çırpınan bilinçli insan
sayısı birkaç yüz kişiyi bile geçmemektedir.
Yine
Çerkeslerin, son 10 yılda açıklanan demokrasi paketleriyle sunulan
haklardan faydalanmak için hiçbir gayret göstermemesi şayan-ı hayret bir
durumdur. Nitekim ikinci eğitim yılını sürüyor olmasına rağmen, seçmeli
anadili derslerine talip olan öğrencilerimizin sayısı hâlâ iki elin
parmaklarını geçememiştir. Hâlbuki nüfusunun dağınıklığına rağmen
Çerkesler hemen bugün en az 100 sınıf açabilme potansiyeline sahiptir.
Fakat olmuyor, açmıyorlar, açamıyorlar…
Bu toplumsal duyarsızlığın bir izahı olması gerek.
***
Düşündüm, evet var.
Araştırmacı Celal Sarıçam’ın “Arap Devletlerinin Oluşum Sürecinde Çerkesler - Ürdün Cerkesleri” adlı kitabında yazdıklarını hatırladım. Celal Sarıçam bu duyarsızlığı, Çerkeslerin, bulundukları her yerde hakim otoriteye ve geçerli milli kültüre biyat etmeleriyle izah ediyor. Şunları söylüyor Sarıçam konuyla ilgili olarak adı geçen kitabında:
“Diaspora Çerkesleri’nin en belirgin özelliklerinden birisi, üzerinde yaşadıkları toprakların menfaatlerini korumada bencil olmamaları ve ülkeye sadık kalmalarıdır. Diğer bir deyişle, bulundukları her yerde azınlık olarak hayatlarını sürdürmelerine rağmen, hiç bir zaman iktidarlar için problem çıkarmamışlardır. Bunun tek istisnası Sovyet rejimi altında yaşayan Çerkeslerdir.”
“…Ulus devletlerdeki egemen otorite ile azınlıkların
zımmi veya açık bir çatışması kaçınılmaz olmuştur. Bu olgu XX. yüzyıla
damgasını vuran ulus-devletlerin en önemli problemlerinden biri olarak
karşımıza çıkmıştır. (…) Öte yandan, bir azınlık olarak Çerkeslerin bazı
ulus-devletlerdeki azınlıkların sergilemiş olduğu tutum ve tavırları sergilemediği gözlenmiştir. Topraklan
üzerinde yaşadığı ülkenin sadık vatandaşı olmayı reddetmemeleri, hatta o
ülkenin oluşturulmasında çoğunluğu oluşturan toplumsal kesimden geri
kalmamaları, XX. yüzyılın önemli olgularından biriyle çelişmektedir.
Yeryüzünde anavatanlarının dışında yaşadıkları bütün topraklarda aynı
tutum ve davranışı göstermeleri bu farklılığın sebebinin daha çok Çerkeslerin diaspora hayatını algılayışının bir sonucu
olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçekten de Çerkesler, Kuzey Kafkasya'da
yabancıların tahakkümü altına girmeyi her ne şartla olursa olsun
reddederken, göç etmiş oldukları topraklardaki farklı milli oluşumlara destek olmuşlardır.”
Sarıçam bu tespitini, Ürdün’deki ve İsrail’deki Çerkeslerin durumunu örnek vererek pekiştirmiş: “İsrail'deki Kfar-kama ve Reyhaniye adlı iki yerleşim merkezinde yaşayan Çerkesler sadık birer İsrail vatandaşıdırlar
ve sadakatleri İsrail Devleti tarafından da kabul edilmektedir.
Nitekim, İsrail'de önemli bir azınlık olan Araplar askere alınmazken,
Çerkesler, Dürzilerle birlikte askere alınmaktadırlar.
Diğer yandan, Ürdün Nehri’nin doğu yakasındaki Çerkesler de İsrail'le çatışan menfaatleri olan Ürdün Haşimi Krallığı'nın sadık vatandaşıdırlar.”
***
Hep
merkezde olmak ve merkezin değerleri için kendini feda etmek diaspora
Çerkesleri’nde yapısallık kazanmış bir tutum. Kendi değerleri için değil
merkezin değerleri için yaşıyor ve ölüyorlar. Gelecekte de var olmak için bir an önce merkezi otoriteyle özdeşlik kuran bu teslimiyetçi anlayıştan kurtulmaları gerekiyor.
21.
yüzyıl kimlikler üzerindeki fiili ve psikolojik her türlü baskının
kaldırıldığı, kimliklerin alabildiğine özgür kılınmaya çalışıldığı bir
yüzyıl. Ama bu özgürlüğe ancak talep eden kimlikler sahip olabiliyor.
Kendisi için mücadele vermeyen, kendisinden vazgeçmiş bir topluma ise kimse yardımcı olamaz.
Çerkes toplumu eğer gelecekte de var olmak istiyorsa silkinip kendine gelmeli, bu duyarsızlıktan bir an önce kurtulmalıdır.
Bunun için de önce toplumun aydınlarına görev düşüyor. Bu konuya daha önce giriş yapmıştık (Bkz: Çıkış Yolu )
13-10-2013
13-10-2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder