Sevgili
Faruk Dok’un anısına…
Hergün
birkaç ölüm haberi alıyorum Nartajans’ın kısa mesajlarından. Öyle ki artık ölüm
haberleri sıradanlaşarak ruhumu sarsmaz oluyor.
Perşembe günü
sabah yine bir ölüm haberi aldım. Bu sefer Nartajans’tan değil, Kenan Kaplan
üzerinden geldi haber. Kenan telefonda, “…üzücü bir haber aldık Erol, Faruk
Dok Kayseri’de vefat etmiş” diyordu.
Ne?
İnna
lillahi…
Bir anda nabız atışlarım hızlanıyor, çaresizliğin
getirdiği sıkıntıyla bütün vücudumu bir ateş sarıyor adeta.
Nasıl olur?
Daha çok
gençti Faruk.
Hastaydı ama
hastalığı böylesine ölümcül müydü?
Hepsi boş
çırpınmalar tabii; Derviş Yunus’un dediği gibi yazılı vakit gelmişti:
“Ölüm
demez yiğit, koca,
Ya gündüz
gelir yahut gece,
Eli makaslı
bir Hoca;
Kefenini
biçer bir gün.”
Gerçek
böyleydi ama yine de Faruk için vakit erkendi. O henüz “kocamamıştı” ve en
olgun çağındaydı.
Sonra Bora
Kafkas vardı arkada, oğlu, ya o ne olacaktı? Bu acıdan en büyük pay ona
düşüyordu. Peki onun körpe omuzları bu yükü kaldırabilir miydi? Erdem
Bayazıt’ın dizeleriyle,
“Babalar
ölür
Dolaşır eli ölümün
Saçlarında anaların, oğulların…”
Dolaşır eli ölümün
Saçlarında anaların, oğulların…”
***
Ne kadar
duymak istemesek de ölüm hayatın bir gerçeği…
Sayılı
nefesler bitiyor ve günü gelen mutlaka o son yolculuğa çıkıyor:
“Artık
demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç
yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.”
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.”
Yahya Kemal Beyatlı
***
Faruk Dok’la
çok geç tanıştık.
Birkaç kez
bir araya geldik ama iyi anlaştık. Onun o sakin ve güven veren ses tonu,
hilesiz tavır ve sözleriyle zaten başka türlü olması mümkün değildi. Karizma
bir adamdı Faruk Dok, insanda ilk görüşte saygı uyandırırdı.
Coğrafi
farklılığımız yüzünden çok fazla yüzyüze görüşme fırsatımız olmuyordu ama
teknoloji sağ olsun ara ara telefonla görüşüyorduk…
Ta ki
hastalığı ortaya çıkıncaya kadar. Hastalığının adını bilmiyordum; vefatından
sonra öğrendim. Ciddi olduğundan hiç bahsetmemişti. Hatta o haliyle bir de
ÇDP’nin Kayseri Şubesini kurma muhabbeti yapmıştık kendisiyle de heyecanla
sahiplenmişti, “inşaallah” demişti.
Milli
meselelerde neye hayır diyordu ki?
Demiyordu.
Dok ulusal
sorunlara son derece duyarlıydı. Bir kere hiç grup taassubu yoktu.
Mensubiyetlere değil, şahsiyetlere değer veriyordu. Böyle olunca da her kesime
kendisini açık tutmuş oluyor, çevresi de doğal olarak zenginleşiyordu.
Kalp
kırmaktan özenle kaçınan biriydi. Bazen ayarımız kaçtığında o güven veren
-soyadı gibi tok- sesiyle müdahale eder, bizleri de sakinleştirirdi.
Dikkatinizi
çekmiştir, Facebook aleminin insanlara tabiatının dışında laflar ettirebilen
kışkırtıcı bir atmosferi var. Zaman zaman kuzu gibi insanlar bile kendini bu
atmosfere kaptırıp zıvanadan çıkabiliyor. Ama Faruk Dok bu kışkırtıcı
atmosferde kontrolünü kaybetmeyen ve her zaman pozitif kalabilen nadir
insanlardan biriydi.
***
Bu sakin
yaradılışlı, gösterişe tevessül etmeyen insan, inandığı yolda her türlü riski
üstlenebilecek kadar da yürekliydi. Nitekim ÇHİ olarak Kayseri’de miting yapmak
istediğimizde, öneri götürdüğümüz o mangalda kül bırakmayan taife, türlü
bahanelere sığınarak yan çizmişti. İnanmayacaksınız ama o günlerde Kayseri’nin
yerlisi olup Miting Komitesi oluşturacak sayıda adam bulamıyorduk. Sonra Selçuk
Bağlar arkadaşımız olaya sahiplendi ve mitingi kotaracak 7 kişiyi bir araya
getirmek için çalışmalarına başladı. Zorluğun sebebi, o günlerde toplumumuzun
bu tür bir eylemi yadırgıyor, bölücülükle eşdeğer görüyor olmasıydı. Bu yüzden
uzak duruyorlardı. Hatta daha da ötesi, çok sert bir şekilde muhalefet ediyorlardı.
İşte böyle bir ortamda Selçuk Bağlar’ın yanına ilk gelen ve en sağlam duruş
gösteren birkaç kişiden biri de Faruk Dok olmuştu. O günlerde her taraftan
saldırılara uğradıklarında Selçuğun onun varlığı ve tavırlarından ne kadar
büyük bir güç ve moral aldığını çok iyi biliyorum. Sonra bu ekip diğer
arkadaşlarıyla birlikte yüz akıyla, çiçek gibi bir miting yaparak diaspora
tarihine geçtiler. Bunda Faruk Dok’un önemli bir payı olduğunu belirtmemiz
lazım.
Bu dönemde
Faruk Dok aynı zamanda Çerkes Hakları İnisiyatifi Kayseri Bölge Temsilcisi
oldu. Ama şunu itiraf etmemiz lazım ki Faruk Dok hiç bir zaman ÇHİ’nin militanı
olmadı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi O bütün Çerkes gruplarına aynı
toleransla yaklaşıyor, kim yaparsa yapsın doğru gördüğü bütün işlere destek
veriyordu. Bunu da ancak egosunu terbiye etmiş, kontrol altına alabilmiş birisi
yapabilirdi. Faruk Dok işte onlardan biriydi.
Yapacak çok
işi vardı sevgili Faruğun.
Çocuğunu iyi
yetiştirmek istiyordu.
Çerkesyayı
bağımsız görmek istiyordu.
Çerkesçenin
selamete erdiğini görmek istiyordu... vs. vs.
Ama
hiçbirini göremedi.
Ecel erken
geldi.
Genç insanın
ölümü can yakıcı oluyor. Yunus onun için genç insanın ölümünü gök ekinin
biçilmesine benzetmiş mısralarında:
“Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür gibi
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.”
Yanar içim göynür gibi
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.”
Faruk
kardeşimizi hep o sahip olduğu güzellikler,
Hep o
herkese açık olan gani gönlüyle hatırlayacak;
Rahmet ve
hayır duayla anacağız.
Mekanı
cennet olur inşaallah.
Kendisini,
kendisinin sevdiklerine yaptığı duayla uğurluyoruz:
“Faruk Dok
Duney'ım yehijaş. Tha'm Rahmet Lape girit.”
________________
(*)
Erdem Bayazıt, Ölüm Risalesi şiirinden.
___________________________
29 MART 2014
___________________________
29 MART 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder