26/11/2009
İdeolojik dayatmalar dönemi geçtiğimiz
yüzyılda kaldı. Bu çizgideki devlet örgütlenmelerinin çoğu 2000’li
yılları göremeden dağıldı veya dönüştü. Direnenlerin ise bu tavırlarını
daha uzun bir süre devam ettiremeyecekleri ortada.
İçinde
bulunduğumuz yüzyılda insan hak ve özgürlükleri artık daha ön planda.
Takıntılarından kurtulmuş, kin ve nefret duygularından arınmış sağduyulu
insanlar, bütün toplum kesimlerini mutlu edecek bir yönetim modeli
arayışını sürdürüyor. Bugün gelinen noktada, vatandaşların devlet
politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimi
olarak “demokrasi”, üzerinde aşağı yukarı en geniş mutabakatın
sağlandığı bir sistem durumunda.
Ancak, en dikta rejimlerden, en
light sistemlere kadar birbirine taban tabana zıt yönetim biçimlerinin
neredeyse hepsinin kendilerini “demokratik” olarak nitelendirmelerine
bakarak, her şey gibi “demokrasi” ve “demokratlığın” da istismar edilen
kavramlar arasında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla,
demokrasi tanım ve uygulamalarına bakarak sahte demokrasi ve sahte
demokratları gerçeğinden ayırmak durumundayız. Kimse “Doğu Almanya”
tarzı totaliter demokrasilere veya Vural Savaş icadı “militan
demokrasilere” içinde "demokrasi" lafzı geçiyor diye saygı
gösterilmesini beklememeli.
Bizim açımızdan desteklenebilir
bir demokrasi anlayışının, gerek fertler, gerek topluluklar arasında
hiçbir önyargıya prim vermeden adaleti tesis ediyor veya en azından
samimi olarak bunu öngörüyor olması lazım.
Kişisel iktidarların veya belirli
ideolojik kalıpların korunması için, korku ve evhamlarından hareket
ederek hak ve özgürlükleri sınırlandıran yönetimler, kendilerini ne
olarak nitelendirirse nitelendirsinler gerçek adları otokrasidir.
***
Bir de cumhuriyet kavramı var üzerinde
durulması gereken. Demokrasi sistemin; cumhuriyet ise o sistemi
uygulayan rejimin adıdır. Cumhuriyet kısaca “yöneticilerin halk (cumhur)
tarafından belirlendiği yönetim biçimi” olarak tanımlanıyor. Ama her
cumhuriyet demokratik cumhuriyet olmuyor. Bunun da versiyonları var:
Monarşik cumhuriyet, oligarşik cumhuriyet, teokratik cumhuriyet,
demokratik cumhuriyet… gibi.
***
Bir ülkenin “demokratik cumhuriyet”
olarak nitelendirilebilmesi için, o ülke halklarının, özgür iradeleri
ile yönetim ve denetim süreçlerine doğrudan katılabilmeleri;
Bunun için sivil toplum örgütlenmelerini özgürce gerçekleştirebilmeleri,
Devletin, bütün kimliklerin, bütün
inançların ve bütün kültürlerin kendilerini ifade edebileceği ve bir
arada yaşayabileceği vasatı sağlayacak şekilde yapılanmış olması
gerekir.
***
Türkiye’deki rejim her ne kadar
kendisini demokratik olarak vasıflandırıyorsa da, T.C., asker ve
bürokratların kontrolünde oligarşik bir cumhuriyettir. Kurucuları,
ideolojilerini -bizce bir büyük planın parçası olarak- Türkçülük ve din
karşıtlığı hamurundan yoğurmuşlardır. Hedefleri bütün etnisiteleri
dejenere bir Türklük potasında eritmek, dinden arınmış, soysuz bir
toplum oluşturmaktır. Hukuk sistemi, sınıfsal yapılar, sosyal, siyasal
ve ekonomik politikalar hep bu doğrultuda dizayn edilmiştir.
Bu sistemde halkın seçtiği
yöneticilere kurulu düzene ayak uydurmaktan başka bir seçenek
bırakılmamakta, hükümet olanlara gerçek manada iktidar olma fırsatı
verilmemektedir.
Bugün Türkiye’de sürmekte olan mücadele işte bu oligarşik cumhuriyetten, demokratik cumhuriyete geçiş mücadelesidir.
Hükümetin demokratik açılım projesini de bu çerçevede anlıyoruz.
***
Bu aşamada bütün toplum kesimleri gibi Çerkesler için de iki seçenek var:
Ya oligarşinin kendilerini de inkar eden mevcut düzenini savunup kimlik ve kişiliklerinden vazgeçecekler;
Ya da kendileriyle birlikte toplumun
bütün kesimlerinin taleplerine değer verecek bir demokratik cumhuriyetin
kuruluşuna destek olacaklar.
Geçtiğimiz günlerde oluşturulan ve kamu huzuruna çıkmak için son çalışmalarını yapan Demokrasi İçin Çerkes Girişimi
inisiyatifinin ve örgütlü-örgütsüz Çerkes toplumunun kahir
ekseriyetinin kimlik ve kişiliklerine sahip çıkarak ikinci seçenekten
yana tavır alacaklarına inanıyoruz.
Çünkü “candan önce onur geliyorsa” böyle olmak zorunda.
26 KASIM 2009
26 KASIM 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder