06/09/2010
Bütün ülke 12 Eylül'de yapılacak
referanduma kilitlenmiş vaziyette. Medya, sanal ortam, sokaklar... bütün
platformlarda ateşli tartışmalar sürüyor.
Yazılanları okuyor, konuşulanlara kulak veriyorum ama şu “hayırcı” kesimi gerçekten anlayamıyorum...
Bu kesimin, referandum paketi üzerinden
sarf ettiği sözlerle, değişmesi öngörülen yasalar arasında bağıntı
kurmakta zorlanıyorum.
En son Kuban & Terek mail grubunda
iyice zıvanadan çıkan tartışmaları okuduktan sonra, “göremediğim bir
şeyler var herhalde” deyip, referandum paketiyle öngörülen yasa
değişikliklerini bir kez daha hızlıca okudum.
Ve gerçekten ülke insanının zararına
hiçbirşey göremedim (Hatırlamak isteyenler için paketin öngördüğü
değişiklikleri bu yazının sonuna ekledim). Anlıyorum ki hayırcıların
referandum paketinin içeriğiyle ilgilendikleri yok, onların derdi Ak
Parti...
Onlar, sevmedikleri AK Parti iktidarına
zarar verecekse şeytanla bile iş birliği yapmaya hazır vaziyetteler;
üstelik çoğu şimdiye kadar savundukları tezleri ve bütün geçmişleri ile
çelişmek pahasına...
***
Peki kim bunlar?
Bunlar ülkeyi babalarının çiftliği sanan, halkı da “maraba” olarak gören Kemalist takımıdır,
Bunlar ulusuna güvenmeyen jakoben ulusalcılar, milletden korkan İttihatçı ülkücülerdir,
Bunlar ırkçılarla, nasyonalistlerle kol kola girebilen enternasyonalistlerdir,
Bunlar statükoyu savunan devrimcilerdir,
Bunlar “halkçılıktan” “devletçiliğe” tenzili rütbe etmiş solculardır,
Bunlar kendilerine şiddetten başka bir muameleyi reva görmeyen militarizmin değirmenine su taşıyan bir kısım Kürtlerdir,
Bunlar kaos çıksın, iktidar zora girsin diye teröristlerle işbirliği önerebilen yargıçlardır,
Bunlar dini özgürlüklerini kısıtlayanlara çanak tutan kimi islamcılardır,
Bunlar ergenekoncular, mezhep ırkçıları, masonlar v.d.dir.
Ortak özellikleri tamamının “ideolojik köle” olmalarıdır.
Akıllarını ipotek ettikleri ideolojileri, onları bir türlü paranoya psikolojisinden çıkartmıyor.
Bunlara kulak verirseniz, ülkeye sivil
bir diktanın geldiğini, 12 Eylül'de “teokratik” bir düzene geçiş için
evet veya hayır oyu kullanılacağını filan sanırsınız.
Bunu özellikle yaptırıyorlar.
Gizli iktidarlarının alaşağı edilmesini önlemek için toplumu ajite edip kendi çevrelerini tahkim etmeye çalışıyorlar.
Eğer “gaza gelenlerden”, "holiganlık
yapanlardan" değilse, kurulu sistemden nemalananlar dışında bu anayasa
paketine hayır diyeceklerin aklından zoru var derim.
Bu anayasa paketine “Hayır” diyebilmeniz
için, Osmanlı saltanatına son verip cumhuriyetle birlikte kendi
saltanatını / oligarşisini kuran, mason, sabataycı, seçkinci, ataist,
laikçi, tekelci, inkarcı, tek tipçi, asimilasyoncu, hizipçi, despot...
krema azınlığa mensup biri olmanız gerekir.
Bunlar dışında hiçbir gerekçe hayırı haklı kılmaz.
Ak Parti'yi eleştirebilirsiniz, haklı da olabilirsiniz; ama Ak Parti ayrı, referandum paketi ayrı konulardır.
***
Çerkeslere gelince...
Referandum paketi Çerkeslere veya diğer
kimliklere özel bir şey vaad etmiyor. Anayasa paketinin muhatabı, bu
ülkedeki yaşayan 70 milyon insandır. İyileştirmelerden bütün gruplar,
bütün kesimler, eşit şekilde yararlanacak.
Çerkesler, bu çok etnikli, çok kimlikli
ülkenin 85 yıldır yok sayılan ve eritilmeye çalışılan unsurlarından
biri. Bu asimilasyoncu politikalar sebebiyle, -diğer unsurlarla
birlikte- kimliklerini koruyup geliştirebilecekleri örgün sistemlere hiç
yanaştırılmadılar.
Bu ülkeyi kuran ve yönetenler, farklı dil ve kültürlere siyonist İsrailin yöneticileri kadar “insani” yaklaşamadılar.
Köpeklerin serbest, taşların bağlı
olduğu bu ülkede zaman bütün farklı kimlikleri öğütürken, bu insanlık
düşmanları karanlık inlerinden kurguladıkları oyunu zevkle seyredip,
ellerini oğuşturdular yıllarca.
...
Geçtiğimiz yüzyılın ortasından itibaren,
sanayileşmenin getirdiği köyden kente göçler ile toplu yaşam
alanlarımız dağıldı. Dil ve kültürümüzü sonraki nesillere aktaracağımız
“sokak ortamı" yok oldu.
Göçtüğümüz büyük kentlerde yeni toplu
yaşam alanları oluşturamadık ve herkes evine mahkum oldu. Son
sığınaklarımız olan evlerimiz ise bizi korumaya muktedir olamadı; bu
sefer de iletişim teknolojilerinin hücumuna uğradık. 10'larca kanaldan
24 saat süren tv yayınları, açık hedef konumunda olan dil ve kültürümüze
en ölümcül darbeleri vurdu.
Bugün dil ve kültürleriyle can çekişir
durumda olan Çerkesler'in tekrar ayağa kalkıp varlıklarını
sürdürebilmeleri, devlete hakim olan yasakçı, inkarcı, tek tipçi
zihniyetin bertaraf edilmesine bağlıdır.
***
Bugün bunun için bir fırsat var. Ülke
yönetimini elinde tutmaya çalışan “iktidarın sivil kanadı” özgürlükçü
bir düşünce perspektifini savunmaktadır. (Sivil kanadı diyorum, çünkü
iktidara hukuksuz şekilde ortak olanlar arasında asker ve yargı
kanatları da var.)
Çerkesleri de ümitlendiren demokratik
açılım projesi, şayet engeller aşılır, realize edilebilirse Türkiye için
bir devrim olacak.
Hükümet kurmak, yani hükmetmek, seçimi
kazanan partilerin hakkıdır. Ancak, darbe yasalarıyla iktidara ortak
edilen askerler ve yargıçlar, kurdukları “harami sistemini” kontrolleri
altında tutabilmek için gelen bütün hükümetlerin manevra alanını
daraltmakta, seçim galibi partilerin hükmetmesine/yönetmesine izin
vermemektedirler.
Bu ülkedeki “asimilasyoncu, tek tipçi,
dayatmacı” yapının değişebilmesi için öncelikle yetki gasbında bulunarak
iktidara ortak olan bu haramilerin asli işlerine döndürülmeleri
gerekir.
İşte referandumda oylanacak yasalar bu
yolda atılmış bir ön adımdır. Vara yoğa itiraz eden, kafası bulanık,
kendisiyle kavgalı “hasta” kişiliklerin peşine düşenlerin bunu görmesi
lazım.
Evet, Pazar günkü referandumda, vereceğimiz oylarla asker ve yargıç saltanatına “devam” veya “son” diyeceğiz.
Bu yüzden,
Ülkeye özgür bir ortamın hakim olmasını isteyenler,
Farklı kimliklerin saygı ve destek görmesinden yana olanlar,
Yarın bir gün sırf “Çerkes olduğu için” fişlenmek istemeyenler,
...bu referandum paketine “Evet” demek durumundadır.
Yakın geçmişte bu ülkede insanların
düşüncelerinden, kıyafetlerinden, inançlarından, etnik kökenlerinden
dolayı nasıl fişlendiklerini henüz unutmadık.
Unutanlara hatırlatalım:
* Tuğgeneral Kaya Varol`un başında
bulunduğu 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı`nın Mart 2004`te kaymakamlıklara
geçtiği `fişleme` yazısı ile `Bölücü ve yıkıcı` faaliyetlerde bulunan
kişi ve kurumlar hakkında bilgi toplanmasını istenirken, Kürt, Çerkes,
Arnavut ve Çingene kökenli vatandaşlar hakkında da istihbarat yapılması
talep ediliyordu.
Şimdi bu yeni Anayasa paketinde “fişleme” yasaklanıyor ve bu tür girişimler suç kapsamına alınıyor.
* Yine Albay Dursun Çiçek'in altında
ıslak imzası bulunan "İrticayla Mücadele Eylem Planı"nın imhası
sırasında yaşadıklarını bir mektup ile Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e
ileten ihbarcının silinmekten son anda kurtardığı bir evrakla, Çorum'un
nasıl köylerine kadar fişlendiği ortaya çıkmıştı. "Çorum İl Jandarma
Komutanlığı Sorumluluk Bölgesinde Bulunan Köylerin Demografik Yapı
Çizelgesi" başlıklı belgede, tüm yerleşim birimleri tek tek Alevi-Sünni,
Kürt, Çerkes olarak sınıflandırılmıştı.
Bu fişlemeleri gazete, dergi ve internet
sayfalarında Çerkes köylerini ‘ilk fırsatta yok edilecek hedefler’
olarak gösteren ve şimdi “hayırcı” takılan bazı aşırı gurupların
söylemleri ve İnegöl ve Dörtyol'daki provokasyonlarla birleştirerek
okursanız, ellerine fırsat geçtiğinde olabilecek dehşet sahnelerini
tahmin edebilirsiniz.
* Sadece Çerkes olduğunuz için değil
elbette, kendilerinin düşünce, görünüm ve yaşam şablonlarına uymadığınız
için de fişleyebilir ve hayatınızı kararartabilirler. Yine hatırlayın,
YÖK’ün rektör ataması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdiği 3
kişilik listedeki adaylardan birinin dosyasına ‘eşi çarşaflı’ notu
eklenmişti. Ancak yapılan araştırmada bu kişinin hayatında hiç
evlenmediği tespit edildi. Gül’ün ‘dehşete düştüm’ sözleriyle anlattığı
olay, Türkiye’deki fişleme furyası konusunda bir ibret vesikasıdır.
Tartışmaların odağındaki isim hatırlayacağınız gibi Osmangazi
Üniversitesi'nin Çerkes kökenli Rektörü Prof. Dr. Fazıl Tekin'di.
...
Örnekler çoğaltılabilir ama gerek yok.
Önyargısı olmayan, gaza gelmeyen,
ideolojik köle olmayan, “fikri ve vicdanı hür” herkes referandumda neyin
oylanacağını kendisi okuyup anlamalıdır.
Gizli iktidarlarını yitirmek istemeyen
bir kesimin pompaladığı vehimlere, “ideolojik kölelerin” nefret
reçetelerine kanarak referandum paketine hayır diyeceklerin, yarın
gerçekleri anladıklarında çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklarını iyi
düşünmeleri gerekir.
Pakette yer alan yasa maddelerinde öngörülen değişiklikleri aşağıda özetledim.
Köleleşmemiş hayırcılara ellerini vicdanlarına koyarak okuyup, bir kez daha muhasebe yapmalarını öneriyorum.
Bu eşik aşılamazsa, bu ülkeye musallat olmuş oligarşinin beli kırılamayacak; bu fırsatı da belki bir daha hiç bulamayacağız.
EK:
REFERANDUM PAKETİ NELER GETİRİYOR?
Bu paket,
- Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve
vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gazilere pozitif
ayırımcılık yapılmasını, çocukların istismarına karşı devletin tedbir
almasını;
- Kişisel verilerin kişinin rızası dışında tutulma yasağını ve fişlemenin tarih olmasını;
- Hakim kararı dışında yurt dışına çıkışın yasaklanamayacak olmasını;
- Aynı zamanda ve aynı kolda birden fazla sendikaya üye olunabilmesini;
- Memurların ve kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapabilecek olmasını;
- Ceza alan memurun mahkemeye gidebilecek olmasını;
- Grev hakkına getirilen kısıtlamaların
kaldırılmasını; Grev esnasında meydana gelen olaylardan sendikanın
sorumlu olacağına yönelik hükmün Anayasa'dan çıkarılmasını;
- Hükümetler ile işçi ve işveren
sendikaları, tüccar, esnaf, sanayicinin bağlı olduğu birlik ve
konfederasyon temsilcilerinden oluşan 'Ekonomik ve Sosyal Konsey'in
anayasal güvenceye kavuşturulmasını ve toplumun geniş kesimlerinin
sosyal ve ekonomik politikaların belirlendiği sürece dahil edilmesini;
- Bütün vatandaşlara Anayasa Mahkemesi'nin kapısının açılmasını;
Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı,
kuvvet komutanları ile Jandarma Genel Komutanının da görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanabilmesini;
- Devlet kurumlarının her türlü
işleminde haksızlığa, kötü muameleye uğrayan vatandaşın mahkemeye
müracaat etmeden sorununu Meclis'e bağlı oluşturulacak kamu denetçiliği
(ombudsmanlık) aracılığıyla çözebilmesini;
- 12 Eylül darbecilerini koruma altına alan Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasını;
- Anayasa değişikliğiyle YAŞ
kararlarının yargı denetimine açılması ve böylece Silahlı Kuvvetler'den
ilişiği kesilen askerî personele hak arama hürriyeti ve savunma hakkı
tanınmasını;
- Yapılan değişiklikle, bundan sonra
askerlerin sadece görevleriyle ilgili disiplini gerektiren suçlarda
askerî mahkemelerde yargılanmasını;
- Sivillerin kesinlikle askerî mahkemelerde yargılanamamasını;
- Darbe ve muhtıra gibi anayasal düzene ve devletin güvenliğine yönelik suçlara sivil mahkemelerin bakmasını;
- Anayasa'nın 146. maddesinde yapılan
düzenleme ile 'Yüce Mahkeme'nin üye sayısını 11'den 17'ye çıkarılmasını
ve yeni yapıyla Mahkeme'nin antidemokratik uygulamalarının ortadan
kalkacak olmasını (Muhalifler burada bir dümen çevrildiğini iddia ediyorlar ki tamamıyla mesnetsizdir.
Üyelerinin 3'ünü TBMM, 14'ünü ise cumhurbaşkanı seçecek, daha doğrusu önüne koyulan adaylar arasından tercih edecektir.
TBMM 2 üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun gösterdiği 3′er aday arasından,
1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla tercih edecektir.
Cumhurbaşkanı 3 üyeyi Yargıtay, 2
üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yargıtay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare
Mahkemesince gösterilecek 3′er aday içinden tercih edecektir. En az ikisi hukukçu olmak üzere 3 üyeyi ise YÖK'ün kendi üyesi olmayan yüksek öğretim kurumları öğretim üyeleri arasından göstereceği adaylar arasından tercih edecektir.
Cumhurbaşkanı, üst kademe
yöneticileri, serbest avukatlar, 1. sınıf hakim ve savcılar ile en az 5
yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından da 4 üye
belirleyecektir (seçecektir). )
- Yargı üzerinde baskı ortamı oluşturan
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısının değişmesi ve
Yüksek Yargı'daki vesayetçi anlayışın sona ermesini; (Muhaliflerin
takıldığı diğer madde de budur. Mevcut durumda HSYK üyeleri Yargıtay ve
Danıştay tarafından seçiliyordu. Bu iki kurumun üyeleri de HSYK
tarafından belirleniyordu. Yani sen benim sırtımı kaşı, ben de senin
sırtını kaşıyayım dönemi bitiyor.
Yapılan değişikliklerle HSYK'nın 7 asıl, 5 yedek olan üye sayısı 22 asıl, 12 yedek üyeye çıkıyor.
Kurulun 4 asıl üyesi, yüksek öğretim
kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan
öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından
Cumhurbaşkanınca;
3 asıl ve 3 yedek üyesi, Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca;
2 asıl ve 2 yedek üyesi, Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca;
1 asıl ve 1 yedek üyesi, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından;
7 asıl ve 4 yedek üyesi, birinci
sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş
adli yargı hakim ve savcıları arasından adli yargı hakim ve
savcılarınca;
3 asıl ve 2 yedek üyesi idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca dört yıl için seçilecek.) öngörüyor.
6 EYLÜL 2010
6 EYLÜL 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder