24/06/2012
Önceki yazımızda Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklanan “Türk vatandaşlarının günlük hayatta kullandıkları farklı dil ve lehçelerin okullarda öğrenilmesi” konusunu görünür haliyle yüzeysel bir şekilde ele almış, Çerkeslerin sorununu çözmekten çok uzak olduğunu söylemiştik.
Evet, bu yeni uygulamada, Çerkesler için “umut vermesi” dışında sevinilmesini gerektiren hiç bir şey yok. Keşke bir çözüm olsaydı da gönül rahatlığı ile sevinebilseydik.
Konuyu biraz
derinleştirerek irdeleyince görüyoruz ki, uygulama bu haliyle bırakın
talepleri karşılamayı, hiçbir yasal zemine dahi oturmuyor. Yani Anayasa Mahkemesine yapılacak bir müracaat, rahatlıkla uygulamanın iptali sonucunu getirebilir.
Peki bunları ben görüyorum da hükümet görmüyor mu?
Görüyorsa böyle bir yol izleyerek ne yapmaya çalışıyor?
Kanaatimce bu uygulama, yeni Anayasa Yazım sürecinin önünü açmayı hedefleyen ince bir stratejinin parçası.
***
Önce olan biteni kısaca bir hatırlayalım.
Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılan açıklamalara göre 2013 yılından itibaren,
- İlköğretim 5. Sınıftan başlamak üzere,
- 10-12 öğrencinin bir araya gelerek talep etmesiyle,
- Yabancı dil öğrenimindeki kur sisteminde olduğu gibi öğrenci seviyesine göre sınıflar oluşturularak,
- Ders gördüğü sınıfta değil de, öğretmenin bulunduğu derslikte,
- Kürtçe, Zazaca, Abhazca, Çerkesce, Lazca, Boşnakça gibi dersler konulabilecek.
- İlk etapta müfredat ilan edilecek, kitaplar sonra hazırlanacak. Hocalar o müfredata göre ders yapabilecek.
- Talim Terbiye Kurulu konu üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.
***
Akla ilk gelen soru şu: Anadil öğrenimi ne zaman gündeme gelse mani olarak önümüze sürülen Anayasa’nın 42. Maddesindeki “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmüne rağmen anadillerin seçmeli ders olarak okutulması mümkün mü?
Başka bir deyişle başlatılacak uygulamanın yasal bir dayanağı var mıdır?
Başbakanın açıklamalarından anladığımız kadarıyla bu uygulamanın yasal dayanağı, 3/8/2002 tarihinde adı “Yabancı
Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve
Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun” olarak değiştirilen 2923 Sayılı Kanun...
2923 Sayılı Kanun’un metninde amaç, “eğitim
ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller, yabancı dille eğitim
ve öğretim yapan okullar ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğreniminin
tâbi olacağı esasları düzenlemektir.” sözleriyle beyan ediliyor.
Aynı Kanun’un 2. Maddesinin (a) Bendinde ise Anayasa’nın 42. Maddesi’ndeki gibi, “Eğitim ve öğretim kurumlarında, Türk vatandaşlarına Türkçeden başka hiçbir dil, ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”hükmü tekrar edilmekte; ardından “ancak” kaydıyla şu ifadelere yer verilmektedir: “Ancak,
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için, 625 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir; bu kurslarda ve diğer dil kurslarında aynı maksatla dil dersleri oluşturulabilir. (…) “
***
Özetle, Anayasanın 42. Maddesi ile 2923 Sayılı Kanun aslında Türkçeden başka dillerin ana dili olarak okutulması ve öğretilmesini kesin olarak yasaklıyor.
Fakat hükümet yetkililerince yapılan açıklamalara baktığımızda, uygulamanın yine 2923 Nolu Yasa’da 30 Temmuz 2003 tarihinde “Anadili” kavramını kullanmadan yapılandeğişiklikteki, “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler” tanımlaması üzerine bina edildiğini görüyoruz.
Peki bu olabilir mi?
Uygulamaya yasak koyan da 2923 Sayılı Yasa; uygulamaya meşruiyet kazandıran da…
Bu bir çelişki değil mi?”
Evet çelişkidir.
Doğrusu şu ki, 2923 Sayılı Yasa –maalesef ki- böyle bir uygulamaya cevaz vermiyor.
“Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları
farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesini” düzenleyen yasa, bu hakkı sadece
“625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu” hükümlerine tâbi olarak
açılacak “özel kurslara” tanıyor.
Evet, sadece özel kurslara; özel veya devlete ait örgün eğitim kurumlarına değil.
***
“Bu özel
kursların mahiyeti neymiş” diye merak edip adı geçen 625 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanunu’na baktığımızda ise 2. Maddenin (h) bendinin bu
özel kursları “çeşitli kurslar” başlığı altında şöyle tanımladığını görüyoruz: “
Kişilerin sosyal, kültürel ve meslekî alanlarda bilgi, beceri, yetenek
ve deneyimlerini geliştirmek veya isteklerine göre serbest zamanlarını
değerlendirmek üzere faaliyet gösteren özel öğretim kurumları.”
2923 sayılı yasa, eğer bu hakkı sadece özel kurslara değil de örgün eğitim kurumlarına da tanımış olsaydı, sadece “625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu”na değil, “222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu”na da atıf yapması gerekirdi.
Ama bunu yapmamış.
İkisini birbirinden ayırmış ve bu hakkı sadece özel öğretim kurumu statüsündeki “özel kurslara” vermiş.
Zaten 2003 yılı Temmuz’unda kanunda yapılan düzeltmeden beş ay sonra Aralık 2003’de çıkarılan “Türk
Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları
Farklı Dil Ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik” Kanun’da kastedilenin özel kurslar olduğuna dair hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
***
Yukarıda sorduğumuz soruyu tekrar soralım: Peki hükümet bunları bilmiyor mu?
Şüphe yok ki bu
uygulamayı yürürlüğe koyanlar yasa ve yönetmeliklerde neyin
kastedildiğini bizden daha iyi biliyorlar (ki aksini düşünecek olursak o
zaman bir felaketin içindeyiz demektir ki bu daha kötü).
Öyleyse
bildikleri bir konuyu bilmezden gelerek, sorunu çözmekten uzak fiili
durumlar oluşturmak suretiyle ne yapmaya çalışıyorlar?
Tahminimiz böyle
bir yola girilmesinin sebebi, birincisi taslak yazım çalışmaları süren
yeni Anayasa’da en çok gürültü getirecek “Anadilde eğitim/öğretim”
konusunun tartışılmasını o günlere bırakmadan bugünden başlatıp bitirmek
ve kamuoyunu mümkün mertebe konu hakkında olumlu kanaat sahibi yapmak;
İkincisi “Seçmeli
derslerle oluşturulan fiili durumu yeni Anayasada yasal zemine oturtma
gerekçesi” ile “Anadilde eğitim/öğretimi” engelleyici maddelere
Anayasa’nın kapılarını şimdiden kapatmak...
***
Son söz olarak
başlatılan uygulama gerçekten tatmin edici değil. Alınan seçmeli ders
kararı yukarıda bahsettiğimiz türden bir stratejinin parçası değil de
“kara düzen” bir uygulama olarak yürürlüğe konuluyorsa gerçekten
hayıflanacağımız çok şey var demektir;
Ama böyle ince
düşünülmüş bir stratejinin bir parçası ise ve gerçekten bizi daha
demokratik bir Anayasaya götürmek hedefleniyorsa o zaman eyvallah; tabii
ki safa geldi, hoş geldi…
***
Konuyu “Bu aşamada yapmamız gerekenler” bağlamında kurcalamaya devam edeceğiz.
24 HAZİRAN 2012
24 HAZİRAN 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder