Bu soruya
vereceğimiz cevabın anlaşılabilmesi için, Rus işgalcilerin neler yaptığını
hatırlamamız gerekir.
***
Çar Aleksandr II, Çerkeslerin
tamamen sınırdışı edilmesi ve ülkelerinin ilhakına ilişkin Yevdakimov’a hitaben
yazdığı 24 Haziran 1861 tarihli mektubunda, “Şimdi, Allah’ın yardımı ile Kafkasya’nın tamamen işgal edilmesi
konusunda sona gelinmiştir. Bundan sonra yapılacak iş, birkaç yıllık yoğun
çalışma ile bize düşman olan dağlıları ülkelerinden sürgün etmek ve buralara
sürekli ikamet edecek olan Rus Hıristiyan nüfusu yerleştirmektir” sözleriyle
niyetini açıkça ifade etmiştir.
Ardından vahşice saldırılar yoğunlaştı.
Çerkeslerin düzenli orduları yoktu. Bu orantısız güce oluşturdukları milis
kuvvetleriyle karşılık vermeye çalışıyorlar ve herkes sadece kendi köyünü
savunuyordu.
1860–1864
yıllarında Çerkesya ahalisine karşı Rus ordusu tarafından uygulanan katliamın
icracılarından M. İ. Venyukov “Batı Kafkasya’nın İskan Tarihi” adlı kitapta Rus
ordusunun yaptıklarını şöyle anlatıyor:
“Savaş amansız, acımasız ve şiddetli
idi. Biz adım adım, askerin ayak bastığı tüm Çerkesya topraklarını son dağlıdan
temizleyene kadar savaştık. Henüz kar yağmış, ağaçlar yeşillenmişken (şubat ve
martta) dağdaki yüzlerce köy yakılıp yıkıldı. Ekinler atlara çiğnetilerek yok
edildi. Aulların ahalisi hazırlıksız yakalandıklarında, askeri koruma altında
yakındaki stanitsalara (kasabalara) götürülüyor ve buradan da Karadeniz
sahillerine, oradan da Türkiye’ye gönderiliyorlardı.
Defalarca, bizim yaklaştığımız fark
edildiğinde terk edilen kulübelerde, içinde kaşık bırakılan ılık lapalara, iğne
takılı elbiselere, çocukların oynarken bıraktıkları oyuncaklara rastladık.
Bazen, bizim şerefli askerlerimiz,
dağlılara karşı şiddet uygular ve bu şiddet vahşete dönüşürdü… Bu vahşetler
rezilce uygulanır ve cesur ve iyi yürekli Rus askerinin ruhuna uygun düşmezdi.” (Venyukov
M.İ. Batı Kafkasya’nın iskan tarihi. 1861–1863 yılları. / Rusya Tarihi. SPb,,
1878 –Haziran, S. 249 – 250).
***
Çar Orduları sadece 1823-1837 yılları arasında
A.A.Velyaminov komutasında Çerkesya’da en az 500 köyü imha etmiştir.
1837’den 1860’a kadar kaç köy imha edildi onu
bilmiyoruz ama o rakamın da bundan aşağı olmayacağını kolayca tahmin
edebiliriz.
1860 – 1864 yılları arasında ise Çerkesya’nın batı
ilçelerinde en az 350 köy ve merkezî ilçelerinde de en az 150 köy olmak üzere
yine 500 Çerkes köyü yağmalanıp yakılmıştır.
Sadece bu hesap dahilinde Kuzey Batı Kafkasya’da 40
yılda imha edilen köy sayısı 1000’in çok üzerindedir.
***
Çerkes
yerleşim birimlerine karşı düzenlenen saldırılarda Ruslar, gece gec saatlerde
çok sayıda piyade, atlı birliği ve topçu birliği ile imha edecekleri Çerkes
auluna gizlice yaklaşıyor ve etrafını sarıyorlardı. Güneşin ilk ışıklarıyla
aulu top ateşine tutuyor, aynı anda roket makineleri ile yangın bombalarını
aula atıyorlardı. Daha sonra ordu birlikleri aula giriyor ve toplu kıyıma
başlıyordu.
Rus askeri
birlikleri pek kayıp vermedikleri için bu saldırı metodunu özellikle tercih
ediyorlardı.
***
Bu vahşi
saldırılar sonucu ortaya çıkan tabloyu Rus İ. Drozdov şöyle anlatıyor:
“Yollarda, dehşet verici görüntüler
görüyorduk; çocukların, kadınların, ihtiyarların her tarafa dağılmış, köpekler
tarafından parçalanmış ve kemirilmiş naaşları; açlık ve hastalıktan yorgun
düşen ve zayıf oldukları için ayaklarını zor kaldıran ve halsizlikten tükenmiş
olan ve ölmeden aç köpeklerin ganimeti olan göçmenler…
Hayatta ve sağlıklı olanların hiçbir
zaman ölenleri düşünme imkanları yoktu. Çünkü onların kendi gelecekleri de pek
iç açıcı değildi. Türk gemicileri tamahkarlıklarından Çerkesleri yük gibi
yüklüyor, kiraya verdikleri gemileri Küçük Asya sahillerine kadar götürüyorlardı.
Ve hastalık belirtisi verenleri bir yük gibi gemi bordunun dışına
bırakıyorlardı. Dalgalar, bu bahtsızların naaşlarını Anadolu’nun sahillerine
sürüklüyordu… Türkiye’ye gönderilen Çerkeslerin maalesef sadece yarısı menzile
ulaşmıştır. Bu ölçekte bir acıyı insanlık çok nadir yaşadı.” (Drozdov İ. Dağlılar ile Batı Kafkasya’da son mücadele. / Kafkasya Toplu Eserler.
Tiflis, 1877, T. 2., S. 457).
Bunlara benzer yüzlerce şahitlik Kafkas halklarının nasıl vahşice
boğazlandığını anlatıyor.
***
1948’de
kabul edilen Birleşmiş Milletler
Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2.
Maddesinde yer alan “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun, bütününün ya da bir
bölümünün yok edilmesi niyetiyle öldürülmesi; grup üyelerine ciddi
bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun bütününe ya da bir kısmına
getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak grubun yaşam koşullarının kasti
olarak bozulması (…)” ifadeleri halklarımıza karşı uygulanan cürmün
bugünkü literatürde “Soykırım Suçu”na tekabül ettiğini açık bir şekilde ortaya
koymaktadır.
***
Bahsini ettiğimiz ve Kafkas halklarına karşı işlenmiş bu soykırım suçu
tarihte kalmış bir olgu değildir. (Hatta aralıklı olarak günümüze kadar da
devam etmiştir. En son Çeçenlere karşı böyle bir girişimde bulunulmuş çoğu
sivil halktan olmak üzere 250 bin kişi katledilmiştir.)
Soykırım ve sürgünün olumsuz sonuçları hala bütün ağırlığıyla kendini his
ettirmektedir.
Dolayısıyla, yaraları hala kanayan bir halkın, soykırımın şahidi ve simgesi
olmuş topraklar üzerinde yapılacak bir eğlence faaliyetine onay vermesi
düşünülemez. Kayakçıların o topraklar üzerinde yapacakları yarışlar, toprak
altında yatan binlerce şehidimizin ruhunu muazzep edecektir.
Dolayısıyla bizim, atalarımızın kemikleri üzerinde kayak yapılmasına rıza
göstermemiz düşünülemez.
Bu sebeple yapılan protestolar çok doğru ve yerindedir. Bu protestolara
fiilen katılan veya katılamayıp kalben destekleyen halkımızın şerefli
evlatlarını gönülden kutluyoruz.
Halklarımızın sorunlarını çözmeye yönelik bir adım atılmadan bu topraklar
üzerinde yapılacak her türlü show ve aktiviteyi, soykırım ve sürgün suçunu
örtmeye yönelik bir girişim olarak değerlendireceğiz.
Çerkes kanıyla yıkanmış topraklarda olimpiyat düzenlenmesi, slalom yapılıp
şampanyalar patlatılması, 21 Mayıs 1864’te Çar vekilinin papazlar eşliğinde
yaptığı zafer yürüyüşünün devamından başka bir şey değil bizim nezdimizde.
Rusya, kana buladığı o coğrafyada tesisler yaparak, her yeri betonlarla
kaplayarak suçunu örtemez. Beton yığınları dikmekle o toprakları zimmetine
geçirmiş olmaz.
Soçi hala Çerkes halkının envanterindedir ve ebediyen de öyle kalacaktır;
ta ki son Çerkes dünya üzerinde nefes alıp verdiği müddetçe...
----------------------
27 OCAK 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder